Günlerdir uyuyamıyordu Fatma. Sinirleri had safhada bozuktu. Bütün gün hasta bakıyor, akşamları yemek yap, sofra kur topla, çamaşır yıka derken çok geç saatlerde yatağa girebiliyordu. Aslında evdekiler biraz yardım etseler, bir işin ucundan tutsalar bu kadar kötü olmayacaktı her şey ama o da insandı ve dayanamıyordu artık. Osman yatakta dönüp duran karısına aldırmadan horlayıp duruyordu. Zaten Osman hiçbir şeye aldırmazdı ki, salonun bir köşesinde abajur gibi durur, arada bir yanar sönerdi. Fatma bir insanın bu kadar aldırmaz olabileceğini düşünmezdi. 15 sene önce biri başına böyle bir şey geleceğini söylese, inanmazdı.? Boşarım o kocayı? Derdi ama olmuyordu işte. Babasının zamanında söylediği sözü şimdi şimdi anlıyordu: Bekara karı boşamak kolay. Derdi babası.
Boşarım demek kolaydı da, olmuyordu işte… Osman’ın annesi zamanında çok etmişti ona. Hiç rahat vermemişti. Sonunda hasta olup gelmişti ve Fatma bakıyordu ona. Allah rızası için bakıyorum ?Diyordu. Yoksa Meftune hanımın kahrı çekilmezdi doğrusu. Sabah akşam demeden bağırıp durur, yaptığı hiçbir şeyi beğenmezdi. Yeni evlendikleri zamanlarda da böyleydi. Hiçbir zaman istememişti Fatma’yı. Ama Fatma hep direnmişti, adeta evliliğini zorla sürdürmüştü.
Osman ilk zamanlarda korur kollardı onu, annesine ezdirmemek için. Ama sonraları aldırmaz olmuştu. Meftune hanımın feryadıyla yataktan fırladı. Az kalsın düşecekti. Bir an toparladı kendini ve hemen yan odaya koştu. Meftune hanım, kendini yataktan atmış, bağırıp duruyordu. Canı acımasa bağırmazdı ya! Mutlaka canı acıyordu işte. Ağır hastalık diyordu doktor, ağır bir hastalık… Meftune hanımım ilacını verip, sakinleştirdikten sonra yatağına döndü tekrar. Bir saat daha uyuyabilse ne iyi olurdu ama o kadar bile zamanı yoktu. Çocukların okula gitme zamanları gelmişti işte. Bunları düşünüp dururken Meftune hanımın bağırtısı duyuldu yine. Onun yapabileceği bir şey yoktu ki, ilacını vermişti işte, etki etmesini beklemeleri gerekiyordu. Yinede dayanamadı, Meftune hanımın yanına gitti.
Orada oturdu biraz. Belki de korkuyordu kim bilir ? İnsan hasta olduğunda korkardı hep. Kendisi de korkuyordu hastayken… Çocuklarım ne yapar? , kocamın gömleklerini kim ütüler? ne yer ne içerler? diye korkardı. Bir an kendisi için hiç korkmadığını düşündü. Acaba ona bir şey olsa, Osman korkar mıydı ? Annesi burada ağlıyor, feryat ediyor ama Osman kalkıp bakmıyordu bile. Kocası hiç de kötü bir adam değildi aslında ama neden bu kadar duyarsızdı ? Sanki sinirleri alınmıştı. Sanki…
Osman o gün uzun yola çıkacaktı. Uzun yola çıkacağı zamanlarda Fatma çok bunalırdı. Onun bir abajur gibi evde oturması bile ona yetiyordu işte. Şimdi kaç gün gelmeyecekti kim bilir ? Çocukların sorumlulukları toptan ona kalacaktı, Meftune hanıma bir şey olursa, ne yapacaklardı. Keşke gitmese diye düşündü ama hiçbir şey söylemedi. Bavulunu hazırladı, yedek gömlek, pantolon, iç çamaşırı filan koydu. Osman bavulunu aldı ve evden çıktı, gitti…
Fatma o gün hep hayal dünyasında gibiydi. Canı sıkılıyordu ama etrafına belli etmek istemiyordu. Meftune hanımın bütün huysuzluğu üstündeydi yine. Bir dakika oturmasına izin vermemişti. Fatma buna bile aldırmadı çünkü onun aklı Osman’daydı. Son bir iki senedir ne kadar da uzaklaşmışlardı. Bunu nasıl yapmışlardı onun bile farkında değildi. Bildiği şey, Osman’ın artık onu sevmediğiydi. Osman onu sevse…. İçinden gelen her şeyi saydı. Osman onu sevse, şöyle yapardı. Osman onu sevse, böyle yapardı, Osman onu sevmiş olsa, ona papatya getirirdi. Fatma’nın Papatyaları ne kadar çok sevdiğini bilirdi Osman. Ama bunu biliyor olmasına rağmen, senelerdir papatya getirmemişti ona.
Yaptığı herhangi bir şey için teşekkür bile etmemişti. Bunları düşünürken Meftune hanım’ın feryadıyla kendine geldi hemen yanına koştu. Aklında bir papatya vardı. Bembeyaz yapraklı bir papatya… Bunu düşünmek bile içini rahatlattı… Papatyalar vardı kırlarda… Kırlar papatyalarla dolardı bu mevsimde… Osman ona demet demet papatyalar alırdı eskiden.
Kapının sesiyle kendine geldi. Kimseyi beklemiyordu ki, çocuklar uyumuşlardı. Kötü bir haber miydi gelen ? Kapıya yaklaştı korkarak:
– Kim o ?
Hiç ses gelmedi.
– Kim var orada ? dedi korkuyla.
Benim
Diye bir ses geldi. Osman’ın sesine benziyordu ama o şehirden uzaklaşalı saatler olmuştu belki de. O olamazdı. Zaten yola çıktım ya da gideceğim yere vardım diye de aramıyordu artık. Bu alışkanlığını da kaybetmişti. Fatma tekrar sordu:
Kimsiniz ? Benim Osman.
Fatma Osman’ın sesini duyduğuna yemin edebilirdi. Bir şey olmuştu işte. Kesin bir şey olmuştu, kaza geçirmişti belki de. O yüzden geri dönmüştü. Bir anda bütün bunları düşündü ve hızla açtı kapıyı. Osman kapıda duruyordu.Ne oldu ? dedi Fatma. Kötü bir şey mi var ? Osman gülümsedi ve arkasına sakladığı papatya demetini Fatmaya uzattı.
Doğum günün kutlu olsun , dedi. Fatma o günün doğum günü olduğunu bile bilmiyordu. Osman da senelerdir hatırlamamıştı ki… Ne olmuştu acaba? neden seneler sonra Papatyalarla gelmişti eve ? Ne olmuşsa olmuştu ama iyi olmuştu işte. Bundan sonra, ne Meftune hanımın bağırmaları, ne iş, ne güç, ne uykusuzluk yoramazdı onu. Vız gelirdi dünyanın işi. Papatyalarına kavuşmuştu ya! Papatya demek, sevgi demekti, papatya demek Osman demekti, Papatya demek… Gönlünün kapılarını ardına kadar açmak demekti..