Kestane ağacının çubuğundan örülen, kendisine özgü özelliği ile gayet pratik, kullanışlı basit bir el taşıma aracı olan “Karamürsel sepeti’nin özelliği, ağaçtan toplanan yaş meyveyi zedelemeden kabına ulaştırmasıdır…
Üne kavuşması ise, Osmanlı padişahlarından Abdülaziz Han’ın bir seyahat için Hereke’deki “Av Köşkü”ne gelmesiyle ilgilidir…
“Tepsiye sığdıramadık!”
Sultan Abdülaziz Han’ın Hereke’ye geldiğini duyan Karamürsel eşrafı, padişaha âdet olduğu üzere bir hediye götürüp sunmaya karar verirler. Mevsimin yaz olması sebebiyle hediye olarak kirazı seçerler.
Padişahın huzuruna çıkacak olan kasaba temsilcileri, itina ile toplanan kirazları bir sepete doldurarak sandalla Hereke’ye geçerler. Padişahın huzuruna kabul edilirler ve hediye sepetini sunarlar… Oldukça değişik ve sade hediyeyi gören Abdülaziz Han, şaşkınlıkla hediye sepetini şöyle bir süzer. İçinde ne olduğunu merak etmekten kendini alamaz.
Derhal gümüş bir tepsi getirilir, sepetin içindekiler tepsiye boşaltılır. Tepsi kirazları almayınca, Abdülaziz Han hayretle şöyle mırıldanır: “Sepeti ufak tefek gördük amma, içindekini tepsiye sığdıramadık!”
“Ufak tefek gördün de!..”
İşte o gün bu gündür “Ufak tefek gördün de Karamürsel sepeti mi sandın” sözü söylenegelmiştir…
Bu sepetler İzmit tarafında hâlâ yapılmaktadır. Karamürsel’den Yalova’ya giden yol kenarlarındaki tezgahlarda da rastlayabilirsiniz.