- Paylaş0
- Pin0
- Tweet0
- LinkedIn0
- Paylaş
Biz çocukken, bileklerimizi ısırıp, mahsustan saat yapan babalarımız vardı. Sonradan anladık ki, onlar bize o saatlerle, zamanın canımızı nasıl acıtacağını anlatmaya çalışmışlar.
Diş ağrısı, bel ağrısı, kulak ağrısı, omuz ağrısı, mide ağrısı gelip geçse de, canımızın ağrısı hep orada, hep o sol yanımızda duruyor.
Saklambaç oynarken, ebe olan çocuğun yalnızlığını ve çaresizliğini en iyi bilen bizleriz.
Değişmedik hiç.
Hala her ilişkide, varolanı görmeyelim diye gözlerimizi kapatıp, günler, aylarca, yıllarca hatta bir ömür, başımızı dayayıp bir yalan duvarına öylece sayamaya başlıyoruz.
“Sağım solum önüm arkam sobe/ saklanmayan ebe.”
En sonunda, gözlerimizi açtığımızda, etrafımızda kim varsa saklandıklarını görüyoruz.
Arıyoruz, arıyoruz, arıyoruz…
Ama o yorgun aynalarda, çırpınan suretimizden başka kimseyi bulamıyoruz.
„Zaman derman olur.“diyenler, derdin ne olduğunu yaşamamış olanlardır.
Zaman derman olmuyor.
Aksine, sol yanımızda biriktirdiğimiz acıların yanına bir acı daha taşıyor.
İkisi birden delinmiş çoraplarıyla, komşu evinde otururken, evin küçük kızı o perişanlığı fark etmesin diye, bir ayağıyla diğerini kapatmaya çalışan çocuğun çaresizliğini en iyi bilen bizleriz.
Değişmedik hiç.
Göğsümüzde açılan her yarayı, başka bir aşkın yarasıyla kapatmaya çalışıyoruz.
„Ne oluyor ne de ölüyor/ İşte bu aşk.“ demiş tanınmamış bir şair.
Meğer „yakar top“ oynarken, kendimizi bugünlere hazırlıyormuşuz.
Bilmiyorduk.
Şimdi „yakar aşk“larla oyun dışı bırakıyorlar bizi.
Terli terli su içmeyelim diye itina gösteren annelerimiz ölüyorlar.
Bizim için üzülecek, kaygılanacak, ardımızdan ağlayacak kimsemiz yok.
Artık terliyken de su içebiliyoruz…
Biz çocukken, bileklerimizi ısırıp, mahsustan saat yapan babalarımız vardı. Sonradan anladık ki, onlar bize o saatlerle, zamanın canımızı nasıl acıtacağını anlatmaya çalışmışlar.
Yemediğimiz o son lokmanın arkamızdan ağlayacağına inandırılmıştık.
Kıyamazdık ve doyduğumuz halde o son lokmayı bitirirdik.
Bizim o vakitler, o son lokmaya gösterdiğimiz merhameti şimdi kimse bize göstermiyor.
“Ama gidersen ağlarım.” diyoruz.
“Geber.” deyip gidiyorlar.
Yapacak bir şey yok.
Kendi acılarımızı kendimiz öpüyoruz ve „ Bu da geçer“ diye kendi başımızı okşuyoruz.
Sahi,
Kollarımızdaki babaların mahsus saatleri kaçı gösteriyor
Bu içerik üyemiz tarafından oluşturulmuştur. Kendi İçeriğini Ekle!
Yorumlar
Loading…